Gelişen Kriz – Açık Savaşa Geçiş
İran ile İsrail arasındaki doğrudan askeri çatışma, Orta Doğu jeopolitiğinde on yıllardır süregelen vekalet savaşının ötesine geçerek tehlikeli ve benzeri görülmemiş bir tırmanışı temsil etmektedir. Mevcut gerilimin başlangıcı, İsrail’in 13 Haziran 2025’te İran’ın nükleer programını ve çeşitli askeri varlıklarını hedef alan “Yükselen Aslan” operasyonuyla başlamıştır. İsrail’in bu eylemi, Tahran’ın potansiyel nükleer silah yeteneklerini durdurmak için “zamanının neredeyse kalmadığı” değerlendirmesine dayanan önleyici bir saldırı olarak sunulmuştur.
Buna karşılık, İran 13 Haziran akşamı “Gerçek Vaat 3” operasyonunu başlatarak İsrail hedeflerine balistik füzeler ve insansız hava araçlarıyla geniş çaplı bir saldırı düzenlemiştir. Bu saldırı, İsrail’in önceki saldırganlığına doğrudan bir misilleme olarak açıkça duyurulmuştur. Raporlama dönemi itibarıyla çatışma beşinci gününe girmiş olup, karşılıklı saldırılar ve bölgesel gerilim devam etmektedir.
Bu doğrudan angajman, caydırıcılık mekanizmalarının aşınmasını ve doğrudan çatışmanın yeni bir norm haline geldiğini göstermektedir. Onlarca yıldır İran-İsrail rekabeti, esas olarak vekalet savaşları (örneğin Hizbullah, Hamas aracılığıyla) ve gizli operasyonlar (örneğin suikastlar, siber saldırılar) şeklinde kendini göstermiştir. Bu dolaylı yaklaşım, büyük ölçekli doğrudan askeri çatışmayı önlemek için büyük ölçüde sürdürülmüştür. Ancak, İsrail’in İran’ın nükleer ve askeri tesislerine yönelik açık ve doğrudan saldırısı ile İran’ın bunu takiben gerçekleştirdiği geniş ölçekli, açık füze ve İHA misillemesi , yerleşik bu modelden net ve temel bir sapmayı temsil etmektedir. Bu değişim, önceki “angajman kurallarının” ya geri dönülmez bir şekilde aşıldığını ya da her iki tarafça artık etkili kabul edilmediğini düşündürmektedir. “Kırmızı çizgiler” bulanıklaşmış, doğrudan askeri eylem için daha müsamahakar bir ortama yol açmıştır. Sonuç olarak, “gölge savaş” gün ışığına çıkmış, bölgesel güvenlik mimarisinde yeni, daha tehlikeli bir aşamaya işaret etmektedir. Bu tırmanış, her iki ülke için de önemli ölçüde daha yüksek bir risk eşiği anlamına gelmekte, gelecekteki doğrudan çatışmaları daha olası ve potansiyel olarak daha şiddetli hale getirmektedir. Bu durum, daha önce dolaylı araçlara dayanan caydırıcılık kavramını sorgulamaktadır.
Aşağıdaki tablo, çatışmanın hızlı gelişimini kronolojik olarak sunmaktadır:
Tablo 1: Önemli Olaylar Zaman Çizelgesi (Haziran 2025)
Tarih |
Olay Açıklaması |
İlgili Aktörler |
13 Haziran 2025 |
İsrail, İran’ın nükleer ve askeri tesislerine “Yükselen Aslan” saldırısını başlattı. |
İsrail, İran |
13 Haziran 2025 akşamı |
İran, İsrail’e karşı füze ve İHA’larla “Gerçek Vaat 3” misilleme saldırısını başlattı. |
İran, İsrail |
15 Haziran 2025 |
İsrail ve İran arasında karşılıklı saldırılar devam ederken can kaybı artıyor; AB Dışişleri Bakanları toplanma kararı aldı. |
İsrail, İran, AB |
16 Haziran 2025 |
İsrail, İran devlet televizyonu binasını vurdu; ABD Başkanı Trump Tahran’ın derhal tahliye edilmesi çağrısı yaptı. |
İsrail, İran, ABD |
17 Haziran 2025 |
Çatışma 5. gününe girdi; İran’dan İsrail’e yeni füze dalgası bekleniyor. |
İsrail, İran |
İran’ın Misilleme Saldırıları: Detaylar ve Dinamikler
İran’ın misillemesi, hem füzeler hem de kamikaze insansız hava araçları (İHA) kullanarak kapsamlı bir saldırı şeklinde gerçekleşmiştir. Saldırılar özellikle yüzlerce balistik ve hipersonik füze içermiş, Tahran’ın önemli bir konvansiyonel yeteneğe sahip olduğunu göstermiştir. Füzelerin yanı sıra, geniş çaplı saldırının bir parçası olarak yüzlerce İHA da konuşlandırılmıştır. İranlı askeri yetkililer, yoğun İHA saldırılarında “yeni ve gelişmiş silahlar” kullanıldığını açıkça belirtmiş, bu da gelişen askeri teknolojilerini sergileme çabalarını akla getirmektedir.
İran’ın misillemesinin genel ölçeği önemliydi; raporlara göre 370’ten fazla füze ve yüzlerce İHA kullanılmıştır. İsrail medyasında yer alan ilk raporlar, ilk dalgada 3 ila 5 füzenin, ardından ikinci dalgada 1 füzenin ateşlendiğini belirtmiştir. Ancak, diğer kaynaklar yaklaşık 65 balistik füze ve düzinelerce İHA’nın gece boyunca fırlatıldığı iki büyük saldırı dalgası olduğunu öne sürmektedir. İranlı yetkililer, saldırıların “önümüzdeki saatlerde yoğunlaşacağını” ve “yüzlerce İHA’dan oluşan yeni bir dalganın” ve “daha güçlü yeni bir füze dalgasının” fırlatılmasının beklendiğini belirten uyarılar yayınlamışlardır.
İsrail’deki büyük şehir merkezleri, Tel Aviv, Kudüs ve Hayfa’da patlamalar meydana gelmiş, bu da buraların birincil hedefler olduğunu göstermektedir. İsabet alan belirli altyapılar arasında, büyük hasar gören Weizmann Bilim Enstitüsü ve İran füze saldırısı sonucu ciddi hasar gördüğü bildirilen Hayfa’daki Bazan şirketine ait petrol rafinerisi bulunmaktadır. İranlı askeri yetkililer, “Siyonist rejimin Tel Aviv ve Hayfa’daki stratejik mevzilerini” başarıyla imha ettiklerini iddia etmişlerdir.
İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemi “Demir Kubbe”, saldırılara karşı koymak için aktif olarak devreye girmiştir. İsrail ordusu, hava savunma sistemlerinin ülke genelinde gelen saldırıları önlemeye çalıştığını kamuoyuna duyurmuştur. İsrail, balistik füzeleri başarıyla engellediğini ve gece boyunca İran’dan fırlatıldığı değerlendirilen 30 İHA’yı imha ettiğini iddia etmiştir. Ancak, bu engelleme çabalarına rağmen, bazı İran füzelerinin Demir Kubbe’yi aşmayı başardığı ve can kaybı ile hasara yol açtığı bildirilmiştir.
İran’ın misillemesinin ikili bir doğası bulunmaktadır; hem sembolik caydırıcılık hem de asimetrik yetenek gösterimi amacı taşımaktadır. İran’ın eylemleri, İsrail saldırılarına doğrudan bir misillemedir. Yüzlerce füze ve İHA’nın fırlatılması , sadece bir misillemenin ötesine geçmektedir. Birçoğu engellenmiş olsa bile, bu kadar büyük bir hacim başlı başına bir amaca hizmet etmektedir. Çok sayıda merminin yanı sıra, İran’ın “yoğunlaşma” uyarıları ve “yeni ve gelişmiş silahlar” kullandığı iddiaları , güç ve kararlılık yansıtmayı hedeflemektedir. Bu, İran’ın zarar verme yeteneğine sahip olduğu ve bazı savunma katmanlarını aşabileceği açık bir mesajdır, böylece bir caydırıcılık duygusunu yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır. Weizmann Enstitüsü (bir bilimsel araştırma merkezi) ve Hayfa petrol rafinerisi gibi stratejik konumların özel olarak hedeflenmesi , sadece askeri hedefleri değil, kritik sivil ve ekonomik altyapıyı da bozma yeteneğini gösterme niyetini işaret etmektedir. Bu, İran’ın asimetrik yeteneklerini (savunmaları aşmak için İHA ve füzeleri kullanma) ve hedeflerin türünü tırmandırma isteğini sergilemektedir. Bu ikili yaklaşım, İsrail’in gelecekteki doğrudan saldırılarını, potansiyel maliyetleri göstererek yeniden gözden geçirmesini sağlamayı ve böylece İsrail’in ilk eylemlerinin baltalamış olabileceği bir caydırıcılık derecesini yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır.
Bu çatışma, gelişen hava savunma zorluklarına ve gelecekteki çatışmalar için çıkarımlara da ışık tutmaktadır. İsrail’in Demir Kubbe ve diğer hava savunma sistemlerinin gelen mermilerin çoğunu engellediği iddiaları bulunmaktadır. Ancak, bazı İran füzelerinin bu savunmaları aşarak can kaybına ve önemli hasara yol açması kritik bir noktadır. İran’ın stratejisi, yüzlerce balistik ve hipersonik füze ile yüzlerce İHA kullanarak “doygunluk saldırısı” içermiştir. Bu çok yönlü, yüksek hacimli saldırı, sofistike hava savunma sistemlerini bile bunaltmak için tasarlanmış görünmektedir. Demir Kubbe gibi son derece gelişmiş bir sistemin bile nüfuz edilebilmesi, yeterince büyük ve çeşitli bir bombardıman karşısında potansiyel bir güvenlik açığı olduğunu düşündürmektedir. Bu durum, mevcut hava savunma doktrinlerinin etkinliği hakkında kritik soruları gündeme getirmektedir. Gelecekteki çatışmaların, sadece hassas vuruşlar yapmak yerine, savunmaları bunaltma girişimlerini giderek daha fazla içerebileceği anlamına gelmektedir. Bu durum, küresel çapta çok katmanlı savunma sistemleri, elektronik harp ve gelişmiş anti-İHA teknolojileri alanında bir silahlanma yarışına yol açabilir. Ayrıca, hava savaşında güç dengesinde potansiyel bir kaymayı da işaret etmekte, saldırgan doygunluk taktiklerinin salt savunma taktiklerine karşı üstünlük kazanabileceğini ve çatışmaların genel yıkıcı potansiyelini artırabileceğini düşündürmektedir.
Etki ve Kayıplar: İkili Bir Bedel
Çatışma, her iki tarafta da önemli can kaybı ve maddi hasara yol açmıştır.
İsrail’deki Kayıplar ve Hasar
Başlangıçta İsrail’de 8 ölüm bildirilmiş olsa da , İran füze saldırıları nedeniyle daha sonra bu sayı 24 kişiye yükselmiş ve 592 kişi yaralanmıştır. Magen David Adom kurtarma servisi, Tel Aviv yakınlarındaki Bat Yam’da bir apartmana füze isabet etmesi sonucu en az 6 kişinin, aralarında 2 çocuğun da bulunduğu, hayatını kaybettiğini bildirmiştir. Bu olayda ayrıca 180 kişi yaralanmış ve 7 kişi hâlâ kayıptır. Kuzey İsrail’deki Tamra kasabasında bir binaya füze isabet etmesi sonucu 4 kişi ölmüş ve 24 kişi yaralanmıştır. Rehovot’un merkezindeki bir saldırıda ise 42 kişi yaralanmıştır. 15 Haziran itibarıyla İran saldırıları nedeniyle İsrail’de bildirilen toplam ölüm sayısı 14’e ulaşmıştır.
Maddi hasar da yaygın olmuştur; 24 bina ciddi şekilde hasar görmüş ve yıkılacak hale gelmiş, 2.775 vatandaş etkilenen bölgelerden tahliye edilmiştir. Emlak vergisi ekipleri, saldırılardan kaynaklanan doğrudan zararlar için yaklaşık 14.000 bildirim aldıklarını belirtmişlerdir. Weizmann Bilim Enstitüsü ve Hayfa’daki bir petrol rafinerisi gibi kilit altyapı hedefleri önemli hasar görmüştür. İsrail’in ana uluslararası havalimanı ve hava sahası art arda üçüncü gün kapalı kalmış, bu da günlük yaşam ve bağlantıda ciddi aksaklıklara işaret etmektedir.
İran’daki Kayıplar ve Hasar
İran Sağlık Bakanlığı, İsrail’in Cuma günü başlayan saldırılarından bu yana 224 kişinin öldüğünü ve 1.277 kişinin hastaneye kaldırıldığını bildirmiştir. Bakanlık, bu kayıpların %90’ından fazlasının sivil olduğunu iddia etmiştir. Washington merkezli bir savunuculuk grubu olan İnsan Hakları Aktivistleri ise, 197’si sivil olmak üzere 400’den fazla kişinin öldüğünü belgeleyerek, İran hükümetinin resmi rakamlarının eksik olabileceğini öne sürmüştür. Bölgesel raporlar arasında, Luristan eyaletinde 21 ölüm bulunmaktadır, ancak İranlı bir milletvekili bunların çoğunu doğrudan İsrail eylemlerinden ziyade “ülkeye sızanlara” bağlamıştır. İsrail saldırısı sonucu Kaşan kentinde 5 kişi hayatını kaybetmiştir.
Önemli bir olay, İsrail’in İran devlet televizyonu (IRIB) binasına düzenlediği saldırıdır; bu saldırıda 3 kişi ölmüş, canlı yayın kısa süreliğine kesilmiş ve binada geniş çaplı bir yangın çıkmıştır. İran için büyük bir stratejik darbe, Devrim Muhafızları’nın füze programı başkanı General Emir Ali Hacızade’nin yedi güvenilir yardımcısının Cuma günkü İsrail saldırısında öldürülmesiyle komuta yapısının ciddi şekilde bozulmasıdır. Devrim Muhafızları Ordusu’nun Hatem-ül Enbiya Merkez Karargahı Komutanı Tümgeneral Ali Şadmani’nin de öldürüldüğü bildirilmiştir. İran Genelkurmay Başkanı Bakıri ve Devrim Muhafızları Komutanı Selami gibi diğer üst düzey yetkililerin de öldürüldüğü rapor edilmiştir. Tahran’da (Tahran Pars, Vali-e Asr Meydanı, Niroo Havaei mahallesi dahil) ve Tebriz’de patlamalar bildirilmiştir. İsrail, orta İran’daki 120’den fazla karadan karaya füze rampasını (İran’ın toplamının üçte biri) ve İran tarafından İsrail uçaklarını hedef almak için kullanılan iki F-14 savaş uçağını imha ettiğini iddia etmiştir. İsrail askeri yetkilileri ayrıca, Tahran’da İran’ın Kudüs Gücü’ne ait 10 komuta merkezini vurduklarını bildirmişlerdir. İsrail, devlet televizyonu, polis karargahı ve üç büyük hastanenin bulunduğu Tahran’ın merkezi bir kısmı için tahliye uyarısı yayınlamış, bu da potansiyel yeni saldırıların habercisi olmuştur. İran ise halk için metro istasyonları ve camilerin sığınak olarak kullanılabileceğini duyurarak, uzun süreli bir çatışmaya hazırlandığını göstermiştir.
Raporlanan kayıplardaki farklılıklar ve bunun propaganda üzerindeki etkileri dikkat çekicidir. İran Sağlık Bakanlığı’nın çoğunluğu sivil olan 224 ölüm raporuna karşılık , İranlı bir savunuculuk grubu (İnsan Hakları Aktivistleri) 197’si sivil olmak üzere toplam 400’den fazla ölüm olduğunu iddia etmektedir. İran hükümeti, genel kayıp rakamları yerine “tek tek yetkililerden parça parça raporlar” sunmuştur. Bu tutarsızlık ve parçalı raporlama, İran hükümetinin çatışmanın etkisiyle ilgili anlatıyı kontrol etme çabasını düşündürmektedir. Rejim, hasarın tam boyutunu veya sivil zayiatı potansiyel olarak küçümseyerek, iç istikrarı sürdürmeyi, bir direnç imajı yansıtmayı ve çatışmanın maliyetleri üzerindeki kamu hoşnutsuzluğunu önlemeyi amaçlayabilir. Buna karşılık, İsrail’in raporlaması, askeri yeteneklerin ve altyapının bozulmasına odaklanma eğilimindedir. Kayıp rakamlarındaki farklılıklar ve raporlama metodolojileri, çatışma raporlamasının doğasında var olan propaganda yönünü vurgulamaktadır; burada her savaşan taraf, etkiyi kendi stratejik ve iç siyasi hedeflerine uygun şekilde çerçevelemektedir. Bu durum, dış gözlemcilerin gerçek insani maliyeti tespit etmesini zorlaştırmakta ve tüm bildirilen rakamların kritik bir şekilde değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Liderlik hedeflemesinin stratejik etkisi ve uzun vadeli sonuçları da önemli bir analiz alanıdır. İsrail, üst düzey İranlı askeri yetkilileri, Hatem-ül Enbiya Merkez Karargahı Komutanı Tümgeneral Ali Şadmani ve Devrim Muhafızları füze programı başkanının yedi yardımcısı da dahil olmak üzere hedef aldığını ve öldürdüğünü iddia etmiştir. Diğer raporlar, İran Genelkurmay Başkanı Bakıri ve Devrim Muhafızları Komutanı Selami gibi diğer üst düzey yetkililerin de öldürüldüğünü belirtmektedir. Bunlar sadece genel anlamda “kayıp” değildir; stratejik bir baş kesme çabasını temsil etmektedirler. Bu kişiler, İran’ın askeri planlaması, koordinasyonu ve operasyonel icrası, özellikle de gelişmiş füze programı içinde kritik öneme sahiptir. Bu kilit figürlerin kaybı, liderlik, uzmanlık ve kurumsal hafızada önemli bir boşluk yaratmaktadır. Bu durum, İran’ın askeri operasyonları etkin bir şekilde planlama ve yürütme yeteneğini kısa ve orta vadede ciddi şekilde bozabilir. Anlık bozulmanın ötesinde, bu durum İran’ın askeri komuta ve kontrol yapısının potansiyel olarak uzun ve karmaşık bir yeniden yapılanmasını gerektirmektedir. Bu, silahlı kuvvetlerinin verimliliğini ve etkinliğini düşürebilir, özellikle füze geliştirme ve konuşlandırma gibi alanlarda, böylece genel askeri duruşunu zayıflatabilir ve gelecekte savaşma veya güç yansıtma yeteneğini engelleyebilir. Bu taktik, düşmanın operasyonel kapasitesini zayıflatarak stratejik bir avantaj elde etmeyi amaçlamaktadır.
Aşağıdaki tablo, çatışmanın her iki taraftaki can kaybı ve maddi maliyetini özetlemektedir:
Tablo 2: Bildirilen Kayıplar ve Hasar Özeti
Kategori |
İsrail (Bildirilen Rakamlar) |
İran (Bildirilen Rakamlar ve Notlar) |
Toplam Ölümler |
24 |
224 (İran Sağlık Bakanlığı); 400+ (İnsan Hakları Aktivistleri) |
Sivil Ölümler |
En az 8 (Bat Yam, Tamra) |
90% üzeri (İran Sağlık Bakanlığı); 197 (İnsan Hakları Aktivistleri) |
Askeri Ölümler |
Bilgi yok |
Üst düzey askeri liderler (Şadmani, Hacızade’nin yardımcıları, Bakıri, Selami) |
Toplam Yaralanmalar |
592 |
1.277 |
Ciddi Hasarlı/Yıkılacak Binalar |
24 |
Bilgi yok |
Vurulan Kilit Altyapı |
Weizmann Bilim Enstitüsü, Hayfa Petrol Rafinerisi |
IRIB binası, Füze altyapısı, F-14 savaş uçakları, Kudüs Gücü komuta merkezleri |
Tahliye Edilen Vatandaşlar |
2.775 |
Tahran’dan kaçışlar, metro/cami sığınakları |
Doğrudan Çatışmaya Giden Yol: Temel Nedenler ve Tetikleyiciler
İran ile İsrail arasındaki bu doğrudan çatışma, uzun süreli düşmanlıkların, nükleer programla ilgili derin endişelerin ve İran’ın vekalet ağının zayıflamasının birleşimiyle ortaya çıkmıştır.
İran-İsrail Düşmanlığının Tarihsel Arka Planı
İran ile İsrail arasındaki köklü düşmanlık, İran’ın 1979 İslam Devrimi’ne dayanmaktadır. Devrimden sonra İran liderliği, devrik Şah ile olan tarihi bağları ve Batı’nın Orta Doğu’daki müdahaleleri nedeniyle ABD, İngiltere ve İsrail’i hızla başlıca düşmanlar olarak tanımlamıştır. İran, kendisini Filistin davasının sadık bir savunucusu olarak konumlandırmış ve İsrail’i Orta Doğu’da “kötü niyetli bir Batı müdahalesi” olarak tasvir etmiştir. Tersine, İsrail uzun süredir İran’ı en önemli varoluşsal tehdidi olarak görmüş, Tahran’ın nükleer programını, sürekli düşmanca söylemlerini ve bölgedeki İsrail karşıtı militan gruplara verdiği kapsamlı desteği gerekçe göstermiştir. Onlarca yıl boyunca bu yoğun rekabet, doğrudan askeri çatışmalardan ziyade gizli saldırılar, sabotaj operasyonları ve vekalet savaşları şeklinde bir “gölge savaş” olarak yürütülmüştür.
İran’ın Nükleer Programının Rolü ve İsrail’in Endişeleri
İsrail, İran’ı aktif olarak nükleer silah peşinde koşmakla defalarca suçlamış ve siber saldırılar ile İranlı nükleer bilim adamlarının suikastları da dahil olmak üzere nükleer programını bozmayı amaçlayan çok sayıda gizli saldırı düzenlediğine inanılmaktadır. İran ise nükleer programının tamamen barışçıl olduğunu savunmakta ve nükleer silah geliştirilmesine karşı dini bir fetvası olduğunu belirtmektedir. Ancak, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Mayıs 2025’te İran’ın silah derecesine çok yakın olan %60 saflıkta 409 kg uranyum biriktirdiğini rapor etmiştir. Dahası, IAEA, İsrail saldırılarından sadece bir gün önce İran’ın nükleer yükümlülüklerine uymadığını tespit ederek endişeleri artırmıştır. İsrail, nükleer silahlı bir İran’ı “varoluşsal bir tehdit” olarak görmekte, bu da güvenlik doktrininin temel bir ilkesidir. Bu algı, İsrail’in bir İran nükleer bombasını önlemek için “zamanının neredeyse kalmadığına” inanmasına yol açmış ve kendi bakış açısından önleyici bir saldırıyı uygun ve gerekli kılmıştır.
İran’ın Vekalet Ağının Zayıflaması ve Son Suikastlar
Son tırmanışın doğrudan tetikleyicisi, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği ve İsrail’in sert bir askeri yanıtını başlatan saldırıya kadar uzanmaktadır. Bu tarihten bu yana, İran’ın Hamas, Lübnan Hizbullah’ı, Yemen’deki Husi isyancılar ve eski Suriye hükümeti gibi grupları içeren kapsamlı “Direniş Ekseni” büyük darbeler almıştır. Bu gruplar, “ardışık İsrail saldırıları dalgalarıyla felç edilmiştir”. Hamas’ın askeri yetenekleri, Gazze’deki devam eden çatışma sırasında önemli ölçüde zayıflatılmıştır. Önemli bir İran vekili olan Hizbullah, liderlik suikastları da dahil olmak üzere büyük kayıplar vermiş ve güney Lübnan’ı harap eden kapsamlı bir İsrail hava ve kara harekatıyla karşı karşıya kalmıştır. Aralık 2024’te Suriye’deki Esad rejiminin düşüşü, İran’ın bölgesel etkisini daha da zayıflatmış, İsrail’in güney Suriye’nin bazı kısımlarını ele geçirmesine ve oradaki askeri varlıklarının çoğunu yok etmesine olanak tanımıştır. Haziran 2025 ortalarına gelindiğinde, sadece Husiler ve bazı Irak milisleri aktif kalmıştır, ancak yetenekleri azalmıştır, bu da İran’ın bölgesel caydırıcılığının önemli ölçüde aşındığını göstermektedir. İsrail ayrıca Ekim ayında İran’ın bazı hava savunma yeteneklerini de zayıflatmıştır. Temmuz 2024’te Hamas lideri İsmail Haniyeh’in Tahran’da suikasta uğraması, gerilimi daha da artırmış ve mevcut doğrudan çatışma ortamına katkıda bulunmuştur.
İsrail için bir “fırsat penceresi”nin oluştuğu ve risk hesaplamasının değiştiği görülmektedir. İran’ın nükleer programının tehlikeli eşiklere ulaşması (%60 uranyum zenginleştirme) ve bölgesel vekalet ağının (Hamas, Hizbullah, Esad rejimi) önemli ölçüde zayıflaması gibi iki kritik gelişmenin eş simultaneous olarak meydana gelmesi, İsrail için algılanan bir “stratejik pencere” yaratmıştır. İsrail, İran’ın nükleer programını geriletmek ve askeri yeteneklerini bozmak için doğrudan, önleyici bir saldırının faydalarının, açık bir tırmanışın acil ve beklenen risklerinden daha ağır bastığını muhtemelen hesaplamıştır. Bu, algılanan uygun bir anı yakalamak için kasıtlı bir stratejik kararı düşündürmektedir. “7 Ekim sonrası dünya” bağlamı , İsrail’in varoluşsal tehdit algısını yoğunlaştırmış, onu sadece reaktif savunmaya veya gizli operasyonlara güvenmek yerine daha kararlı ve proaktif bir caydırıcılık stratejisine itmiştir. Bu stratejik hesaplama, İsrail’in bakış açısından mantıklı görünse de, İran’ın sert misillemesiyle görüldüğü gibi, doğası gereği yanlış hesaplama, istenmeyen sonuçlar ve çatışmanın kontrolsüz bir şekilde tırmanması gibi önemli riskler taşımaktadır. Bu, İsrail’in stratejik doktrininde daha agresif bir önleyici müdahaleye doğru bir kaymayı vurgulamaktadır.
Bu durum, Orta Doğu’da nükleer silahların yayılması potansiyelini de gündeme getirmektedir. İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine ve bilim adamlarına yönelik doğrudan saldırıları , açıkça nükleer programını engellemeyi veya ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Ancak, uzman yorumları paradoksal bir sonuç önermektedir: bu tür agresif eylemler, İran’ı nükleer silah yeteneği elde etme konusunda “iki katına çıkmaya” teşvik edebilir. Eğer İran, konvansiyonel askeri yeteneklerini ve vekalet ağını İsrail’den gelen doğrudan ve varoluşsal tehditleri caydırmak için yetersiz görüyorsa, nükleer silah edinimi rejiminin hayatta kalması ve ulusal güvenliğinin nihai ve vazgeçilmez garantisi olarak görülebilir. Bu durum, yayılmayı önleme çabalarının (askeri saldırılar yoluyla) istemeden yayılmayı hızlandırabileceği tehlikeli bir geri besleme döngüsü yaratmaktadır. Nihai çıkarım, nükleer silahlı bir Orta Doğu riskinin artmasıdır; bu senaryo, bölgeyi derinden istikrarsızlaştıracak ve küresel güvenlik için ciddi sonuçlar doğuracak, bölgesel çatışmalara yeni ve öngörülemeyen bir boyut katacaktır.
Küresel ve Bölgesel Tepkiler
Çatışma, uluslararası toplumdan geniş bir yelpazede tepkiler almıştır.
İsrail Liderliğinden Açıklamalar ve Eylemler
İsrail Savunma Bakanı, Tahran’ın eylemlerinin “bedelini ödeyeceği ve yakında” ödeyeceği konusunda sert bir uyarıda bulunmuştur. Başbakan Binyamin Netanyahu, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e suikast düzenlenmesi de dahil olmak üzere aşırı önlemlere işaret ederek: “Ne gerekiyorsa yapacağız” demiştir. İsrail ordusu, çatışma bölgesinde üstünlüğünü iddia ederek “Tahran semalarında tam hava üstünlüğü” elde ettiğini açıklamıştır. İsrail, Gazze Şeridi ve Lübnan’da daha önce saldırılar öncesinde verilen benzer uyarılara paralel olarak, Tahran’ın belirli bölgeleri için tahliye uyarıları yayınlamış, bu da psikolojik savaş ve daha fazla eyleme hazırlık modelini göstermektedir.
İran Liderliğinden Açıklamalar ve Eylemler
İranlı askeri yetkililer, saldırıların “önümüzdeki saatlerde yoğunlaşacağını” bildirerek, sürekli misilleme taahhüdünü işaret etmişlerdir. İran Kara Kuvvetleri Komutanı Kiyumers Haydari, “Yoğun İHA saldırıları yeni ve gelişmiş silahlarla başladı ve önümüzdeki saatlerde yoğunlaşacak” diyerek, saldırı yeteneklerinin gelişen doğasını vurgulamıştır. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ABD ve Batı ülkelerini İsrail’e verdikleri destek nedeniyle eleştirmiş, İsrail saldırılarının devam etmesi halinde İran’ın yanıtlarının “daha kararlı ve şiddetli” olacağı konusunda uyarmıştır. Ayrıca, İsrail’in ABD izni olmadan önemli bir eylemde bulunamayacağını iddia ederek, çatışmayı daha büyük bir ABD-İran çatışmasının vekili olarak çerçevelemeye çalışmıştır. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arağçi, İran’ın nükleer silah arayışında olmadığını yinelemiş, ancak tırmanan gerilime rağmen “nükleer hakları” konusunda ısrar ederek resmi tutumunu korumuştur. İran, bu ülkelerin İsrail’e yardım etmesi halinde Amerikan, İngiliz ve Fransız askeri üslerini hedef alacağı konusunda açıkça tehdit ederek, dış müdahaleye karşı doğrudan bir uyarıda bulunmuştur.
Uluslararası Tepkiler
Amerika Birleşik Devletleri (Trump Yönetimi): Başkan Trump, İran ile “müzakere modunda olmadığını” belirtmiş, acil diplomatik görüşmeler yerine kararlı bir sonuç tercih ettiğini ve “ateşkesten daha iyi bir şey” aradığını ifade etmiştir. Daha sonra G7 zirvesinden erken ayrılışının “ateşkesten çok daha büyük bir şey” için olduğunu açıklayarak, acil gerilimi azaltmanın ötesinde daha yüksek bir stratejik hedefi ima etmiştir. Trump, defalarca “İRAN’IN NÜKLEER SİLAHI OLAMAZ” diye vurgulamış ve kamuoyuna ürkütücü bir uyarıda bulunarak: “Herkes derhal Tahran’ı tahliye etmeli!” demiştir. Bir ABD yetkilisi, Trump’ın İsrail’in İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e suikast düzenleme planını veto ettiğini açıklamış, bu da güçlü söylemlere rağmen kontrolsüz tırmanışı önleme arzusunu göstermektedir. Savunma Bakanı Pete Hegseth, Trump’ın ulusal güvenlik ekibiyle bir araya gelmiş, ABD’nin bölgedeki savaş gemilerini ve askeri uçaklarını yeniden konumlandırdığını ve İsrail’in İran füzelerini düşürmesine aktif olarak yardım ettiğini teyit ederek doğrudan askeri desteği göstermiştir. Trump, ABD’nin “İran’a yapılan saldırıyla hiçbir ilgisi olmadığını” belirtmiş, ancak İran’ın ABD’ye misilleme yapması halinde “ABD Silahlı Kuvvetleri’nin tam gücü ve kudretiyle” benzeri görülmemiş düzeylerde karşılık vereceği konusunda sert bir uyarıda bulunmuştur. ABD’nin İsrail Büyükelçiliği, çalışanlarına ve ailelerine güvenlik uyarısı yayınlamış ve “şu anda ABD vatandaşlarının İsrail’den ayrılmasına yardım etme veya doğrudan tahliye etme konumunda olmadığını” belirtmiş, durumun ciddiyetini ve konsolosluk hizmetlerindeki sınırlamaları vurgulamıştır.
Avrupa Birliği (AB): AB’nin üst düzey diplomatı, çatışmayı görüşmek üzere 27 üyeli bloğun dışişleri bakanlarının acil bir toplantısını düzenlemiş, gerilimi azaltmayı ve müzakere yoluyla İran nükleer sorununa kalıcı bir çözüm bulmayı hedeflemiştir.
G7 Liderleri: Ortak bir bildiri yayınlayarak gerilimi azaltma çağrısında bulunmuş, İsrail’in kendini savunma hakkını yeniden teyit etmiş, sivil korumanın önemini vurgulamış ve İran’ın nükleer silahlara sahip olamayacağı konusunda kesin bir dille ısrar etmişlerdir. Ayrıca, mevcut krizi daha geniş bölgesel bağlama bağlayarak “Gazze’de ateşkes de dahil olmak üzere Orta Doğu’daki düşmanlıkların daha geniş çaplı bir şekilde azaltılması” çağrısında bulunmuşlardır.
Türkiye (Cumhurbaşkanı Erdoğan): Diplomatik çabalara katılmış, bölgesel bir felaketi önlemek için acil eylem ihtiyacını vurgulamış ve arabuluculuk yapmayı teklif etmiştir.
Çin: Güvenlik durumunun kötüleşmesi nedeniyle vatandaşlarına İsrail’den ayrılmalarını tavsiye etmiş, çatışma bölgesindeki vatandaşları için endişesini göstermiştir.
Irak (Kataib Hizbullah): Bu İran’a bağlı Irak milis grubu, Washington’ın çatışmalara müdahale etmesi halinde ABD çıkarlarını ve bölgedeki üslerini doğrudan hedef alacağı konusunda bir uyarı yayınlayarak, daha geniş bir bölgesel vekalet çatışması riskini vurgulamıştır.
Pakistan: Üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, Pakistan’ın İran’a nükleer olmayan balistik füzeler tedarik edeceği yönündeki İran medyası raporlarını yalanlayarak, doğrudan müdahaleden uzak durmaya çalışmıştır.
Mısır: Tırmanan çatışma nedeniyle poundunun ve borsasının düşmesiyle birlikte anlık ekonomik yansımalar yaşamış, bölgedeki ekonomik bulaşma etkisini göstermiştir.
Diğer Ülkeler: Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke başlangıçta İsrail’in eylemlerini kınayarak, tırmanışa ilişkin uluslararası endişeyi yansıtmıştır. 21 ülke tarafından toplu bir ateşkes çağrısı yapılmış, bu da düşmanlıkların sona ermesi için geniş bir uluslararası arzu olduğunu göstermektedir.
Aşağıdaki tablo, uluslararası toplumun çatışmaya verdiği tepkileri özetlemektedir:
Tablo 3: Uluslararası Tepkilerin Özeti
Aktör |
Temel Açıklama/Eylem |
ABD (Trump Yönetimi) |
Gerilimi azaltma çağrısı yaptı, İsrail’in kendini savunma hakkını teyit etti, Tahran’ın tahliyesini istedi, İran’ın nükleer silah edinmesine karşı çıktı, İsrail’e askeri destek verdi, Hamaney suikast planını veto etti. |
Avrupa Birliği (AB) |
Çatışmayı görüşmek üzere acil toplantı düzenledi, gerilimi azaltma ve müzakere yoluyla nükleer çözüm çağrısı yaptı. |
G7 Liderleri |
Ortak bildiri yayınladı: gerilimi azaltma, İsrail’in kendini savunma hakkı, sivil koruma, İran’ın nükleer silah edinmemesi, Gazze’de ateşkes. |
Türkiye (Cumhurbaşkanı Erdoğan) |
Diplomatik çabalara katıldı, bölgesel felaketi önleme ihtiyacını vurguladı, arabuluculuk teklif etti. |
Çin |
Güvenlik durumu nedeniyle vatandaşlarına İsrail’den ayrılmalarını tavsiye etti. |
Irak (Kataib Hizbullah) |
ABD’nin müdahale etmesi halinde ABD çıkarlarını hedef alacağı konusunda uyardı. |
Pakistan |
İran’a füze tedarik edeceği yönündeki raporları yalanladı. |
Mısır |
Tırmanan çatışma nedeniyle ekonomisi etkilendi (para birimi ve borsası düştü). |
Diğer Ülkeler |
Türkiye dahil birçok ülke İsrail’i kınadı; 21 ülke ateşkes çağrısı yaptı. |
Başkan Trump’ın tutumundaki paradoks, yani gerilimi azaltma retoriği ile uğursuz uyarılar arasındaki çelişki dikkat çekicidir. Başkan Trump’ın kamuoyuna yaptığı açıklamaları kayda değer bir paradoks sergilemektedir. Bir yandan, G7 liderleriyle birlikte gerilimi azaltma çağrısı yapmakta ve G7 zirvesinden erken ayrılışının bir ateşkes için olmadığını açıkça belirtmektedir. Bu, çatışmayı kontrol altına almayı amaçlayan diplomatik bir duruşu düşündürmektedir. Diğer yandan, Tahran sakinlerine “derhal tahliye olmaları” yönündeki uğursuz kamu uyarıları ve İran’ın nükleer silah edinmesine karşı güçlü, tekrarlanan söylemleri (“İRAN’IN NÜKLEER SİLAHI OLAMAZ”) son derece kışkırtıcıdır. Bu ikili yaklaşım, karmaşık bir strateji olarak yorumlanabilir: kamu uyarıları, İran rejimine korku salmayı ve baskı yapmayı veya potansiyel daha agresif eylemlerin habercisi olmayı amaçlayan bir psikolojik savaş biçimi olarak hizmet etmektedir. Aynı zamanda, Hamaney’e suikast düzenleme yönündeki İsrail planını veto etme özel eylemi , güçlü retoriğe rağmen kontrolsüz, istikrarsızlaştırıcı bir tırmanışı önlemek için perde arkasındaki çabaları göstermektedir. Bu paradoks, yüksek riskli bir kriz sırasında uluslararası diplomasideki güç projeksiyonu ve risk yönetiminin hassas dengesini vurgulamaktadır. Bu, rakipleri tahmin yürütmeye zorlarken çatışmanın sınırlarını yönetmek için tasarlanmış hesaplı bir belirsizliği düşündürmekte, ancak aynı zamanda ilgili tüm taraflarca yanlış yorumlanma riskini de taşımaktadır.
İran’daki iç istikrar üzerindeki farklı etki de önemlidir. Dış tehditler genellikle, halkın hükümetin arkasında birleştiği ve potansiyel olarak rejimin meşruiyetini artıran geçici bir “bayrak etrafında toplanma” etkisi yaratmaktadır. Ancak, çatışma, sıkılaşan yaptırımlar, düşen para birimi ve günlük yaşamdaki aksaklıklar (kapalı dükkanlar, tahliyeler, uzun benzin kuyrukları) dahil olmak üzere önemli ekonomik yansımalara neden olmaktadır. Bu ekonomik baskılar, İran içindeki mevcut orta sınıf hoşnutsuzluğunu ve sosyal şikayetleri şiddetlendirebilir. Çatışma uzarsa, ekonomik zorluklar ve artan izolasyon, başlangıçtaki milliyetçi coşkuyu aşındırabilir ve potansiyel olarak yeni protestoları tetikleyebilir. Böyle bir senaryoda, İslam Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), krizi muhalefeti daha agresif bir şekilde bastırmak için bir gerekçe olarak kullanarak daha da büyük bir etki kazanabilir. Bu durum, çatışmanın ilk aşamasının rejimin meşruiyetine geçici bir destek sağlayabileceğini, ancak uzun süreli bir angajmanın iç çatlakları derinleştirebileceğini ve daha büyük bir istikrarsızlığa yol açabileceğini, potansiyel olarak İran içindeki iç güç dinamiklerini ve kontrol mekanizmalarını değiştirebileceğini düşündürmektedir.
İç ve Kamuoyu Tepkileri
İran’da: Tahran şehir merkezinde boşalma belirtileri görülmüş, birçok dükkan ve tarihi Kapalı Çarşı kapanmıştır. Benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluşmuş ve özellikle Hazar Denizi bölgesine doğru şehirden çıkan yollarda trafik sıkışıklığı yaşanmış, bu da kamuoyundaki endişeyi ve tahliye girişimlerini göstermektedir. Yetkililer her şeyin kontrol altında olduğunu iddia etse de, halka net bir rehberlik sunmamış, bu da belirsizliğe katkıda bulunmuştur. Çatışma, rejimin artan militarizasyonuna, yaptırımlardan kaynaklanan daha fazla ekonomik geri tepmeye ve potansiyel olarak yeni halk protestolarına yol açabilir, ancak başlangıçtaki milliyetçi tepki rejimin meşruiyetini geçici olarak artırabilir.
İsrail’de: Ülke genelinde hava saldırısı sirenleri çalmış, vatandaşları sığınaklara girmeye yöneltmiştir. Etkilenen bölgelerde tahliyeler emredilmiş, günlük yaşamı aksatmış ve halk arasında yaygın endişeye neden olmuştur.
Daha Geniş Jeopolitik ve Ekonomik Etkiler
İran-İsrail çatışması, bölge ve küresel ölçekte geniş kapsamlı jeopolitik ve ekonomik sonuçlar doğurmaktadır.
Bölgesel İstikrar Üzerindeki Etki ve Daha Geniş Çatışma Potansiyeli
Doğrudan çatışma, “uzun süredir devam eden çatışmayı daha geniş, daha tehlikeli bir bölgesel savaşa dönüştürmüştür”. Bu, risk ortamında temel bir değişimi ifade etmektedir. Uzmanlar, tam ölçekli bir savaş riski mevcut olsa da, “Kontrollü Tırmanış” senaryosunun en olası olduğunu öne sürmektedir. Bu yörünge, tam bir konvansiyonel savaşa dönüşmeden, bölge genelinde devam eden gizli saldırılar, hedefe yönelik vuruşlar ve uzun süreli istikrarsızlığı içerecektir. Ancak, devam eden siber saldırıları ve nakliye aksaklıklarını da beraberinde getirmesi muhtemeldir. Çatışma, temel olarak “caydırıcılık normlarının çöküşünü, bölgesel yeniden hizalanmaları ve büyük güç rekabetinin arabuluculuğu engellediği uluslararası bir ortamı” yansıtmaktadır; bu da gerilimi azaltmayı daha zor hale getirmektedir. Özellikle sofist
0 Yorum